Farsça Müzik Yazmaları Üzerine Bir Tezin Tahlili

//Farsça Müzik Yazmaları Üzerine Bir Tezin Tahlili

29/01/2018 / Genel / Zeynep Yıldız Abbasoğlu,

Farsça Müzik Yazmaları Üzerine Bir Tezin Tahlili

Akademide, “müzik yazmaları” ağırlıklı olarak hangi bölümler tarafından inceleniyor? Türkiye’de konservatuvarların müzikoloji bölümleri ve İlahiyat fakültelerinin Türk din musikisi (eskiden İslam tarihi ve sanatları) bölümlerinin bu görevi paylaştığı görülebilir. Her iki taraf da metinlere farklı açılardan yaklaşıyorlar ve genel olarak ne birbirlerini ne de uluslararası akademik çevreleri tatmin edebildikleri söylenemez. Edebiyat fakültelerinin tarih ve Türk dili ve edebiyatı bölümlerinde de nadiren incelemeler yapılsa da, dil bölümleri, metinlere sadece dil özellikleri açısından yaklaşmakla yetindiklerinden, müzikologların elinde sadece metnin –elbette değeri azımsanamayacak- transkripsiyonu kalıyor. Aslında ya müzik ya da dil bilgisi eksiklikleri üzerinden ilerleyen ve tarafların birbirini küçümsediği kısır bir tartışmadan öteye gitmemiş olan bu akademik çıkmaz, bambaşka bir yazının konusu.

Avrupa-Amerika merkezli akademide bu durum biraz farklı. Son otuz-kırk yıl için, özellikle doğu müziği yazmaları üzerine son derece özverili, “müzikolojik” çalışmalarıyla bilinen Owen Wright’ın esasen bir “linguistik” uzmanı olarak başını çektiği, üniversitelerin pek çoğunun “linguistik” bölümlerinde bu yazmaların incelenmeye başlandığı hareketli bir dönemden söz edebiliriz. Metinler bu dil bölümlerinde, hem “literatür”ün bir parçası olarak yazın bilgisi açısından, hem de içeriğindeki müzik bilgisi açısından, tarihî ve kültürel yönleriyle, karşılaştırmalı olarak inceleniyor. Belki burada, linguistik bölümünde eğitim görmüş olan araştırmacıların, eserleri bu derece çok yönlü incelemeye mahir olup olmadıkları sorusu ortaya çıkabilir. Şahsi kanaatim, oldukça zengin ve oturmuş bir akademik bakış açısına sahip bu üniversitelerde, tez yönetiminin pek çok disiplinin katkısına müsait olması ve araştırmacıyı –yeni bir dil ya da müzik teorisi gibi- eksik olduğu konularda gerekirse sıfırdan eğiterek, akademik bakış açısının gelişmesini sağlamaları, tezlerin ilgili, farklı disiplinlerden gelen uzmanlar tarafından değerlendirilmesi, bu sorunu mümkün olduğunca azaltıyor. Elbette kusursuz olmayan ancak oldukça ufuk açıcı, faydalı ve yeni araştırmalara kapı aralayan çalışmalar bu şekilde üretilmiş oluyor.[1]

İsveç’teki Uppsala Üniversitesinin, Linguistik ve Filoloji bölümünden Mehrdad Fallahzade’nin doktora tezi bu anlamda önemli çalışmalardan biri.[2] Bu tezle karşılaştığımda, doktora eğitimine yeni başlamıştım ve Farsça müzik yazmaları üzerine çalışıyordum. Edebiyat fakültesi kökenli biri olarak, müzik yazmaları üzerine çalışırken, hem filoloji bölümünde yazılmış, hem de risaleleri sadece dil özellikleri üzerinden değil, tarihî, kültürel ve müzikolojik bağlamlarda karşılaştırmalı olarak inceleyen, onları “dönemlendiren” oldukça kapsamlı bir tez vardı karşımda. Benim aklıma gelip sormaya çekindiğim sorular, bu araştırmacının da aklına gelmiş ve onlara cevap aramış gibi görünüyordu: 14.yy’da yazılmış Farsça bir müzik risalesi, sadece müzik teorisiyle ilgili bir metin midir? Çok farklı yerlerde, zamanlarda yazılmış bu risalelerin hepsi neden ve nasıl benzer şeylerden bahsedebilir? Aralarında nasıl bir bağ, nasıl bir farklılık var? Nasıl bir kültürün, coğrafyanın, tarihin içinde üretilmişler, nasıl bir motivasyon, nasıl bir arka planla yazılmışlar? Bugün bize ne söylüyorlar, biz ne işitiyoruz? Elbette tezi okumak bana bütün bu soruların cevabını vermedi, ancak güzel bir kapı araladı, ufkumu açtı ve benim içinde bulunduğum akademik dünyada bu büyük bir lütuftu. Üzerinden yıllar geçtikten sonra, oldukça faydalandığım bu teze tekrar dönüp baktığımda bazı sorunlar görsem de, benim gibi soruları olanlara yola çıkarken iyi bir rehber olacağını düşündüğüm için, hakkında bir yazı yazmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Bu tez, adından da anlaşılacağı üzere miladi 1000-1500 yılları arasında yazılmış, dili Farsça olan ve müzikten bahseden, araştırmacının bilgilerine ulaştığı bütün yazmaların bir dökümünü oluşturuyor. Araştırmacının girişte verdiği bilgilere göre, bugün İran, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Pakistan, Hindistan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu çok geniş bir coğrafyada yazılmış ve dünyanın çeşitli kütüphanelerine dağılmış yaklaşık 200 tane Farsça müzik risalesi var. Araştırmacının odaklandığı tarih (milattan sonra 1000 – 1500) hem Farsça ilmi eserlerin hem de Farsça müzik risalelerinin nitelik ve niceliğinin sonraki yüzyıllara göre daha fazla olduğu bir tarih aralığıdır, dolayısıyla bu tarihe odaklanılması lüzumsuz değil.

Girişte metinlerin genel bir değerlendirmesi yer alıyor. Araştırmacı, tezinde yer alan bütün metinleri incelemiş biri olarak, Farsça müzik risalelerine genel bir bakış atıldığında ilk olarak ne görülür, metinler arasında nasıl bağlantılar ve yaklaşım farklılıkları vardır gibi sorulara burada genel cevaplar vermiş.[3] Ardından araştırmasının temel amacını ve metodunu ortaya koymuş.[4] Tezde metinlerin, -bir dil bilimci hassasiyetiyle- çok iyi bir değerlendirmesinin yapıldığını söyleyebilirim. Öncelikle yüzyıllara dayalı bir sınıflandırma söz konusu. Her yüzyıl kendi içinde değerlendirilmiş ancak araştırmanın son bölümünde yapacağı, türün gelişimine bağlı dönemlendirme denemesi için metinleri birbirinden ayıran ya da birbiriyle ilişkilendiren ve dönemlendirmeye yardımcı olacak sorular sormayı da ihmal etmemiş:[5]

  • Müzik yazmaları türünün gelişiminde, her yüzyılda hangi tür ve kategorideki eserler hâkimdir?
  • Her bir yüzyılda hangi konular ele alınmıştır?
  • Müzik yazmaları türünün gelişiminde dönüm noktalarını işaret eden eserler hangileridir?
  • Belli dönemlerin belli karakteristik özellikleri var mıdır?
  • Bu özelliklere dayalı olarak, müzik yazmalarını dönemlendirmek mümkün müdür?
  • Müzik yazmaları türünün değişim ve gelişiminde müzik dışında başka hangi etkenler önemli rol oynadı?
  • Bu geniş zaman çerçevesinde, belirli kategoriler, konular ve başlıklar neden baskındı?

Çalışmanın ilk bölümü, müzik risalelerinin Orta Doğu’daki tarihî gelişimiyle ilgili. “The rise of Arabic musical literature” başlığı altında Farabi, İbn Sina ve 15.yy’a kadar yazılan Farsça yazmaları da oldukça etkileyecek olan ekolün kurucusu Safiyüddin Urmevî’nin eserleri hakkında verilen bilgiler, Farsça yazmaların fikrî zeminini hazırlayan Arapça yazmalar döneminin genel çerçevesini çiziyor.[6] Bunun yanında, 11.yy’dan önceki Farsça eserlerde müzik konusuna nasıl yaklaşıldığı da bu bölümün sorularından biri. Daha sonraki bölümler, yüzyıllara ayrılmış ve hepsi aynı planda ilerliyor. Öncelikle o yüzyıldaki tarihî ve fikrî arka plan ele alınmış, daha sonra bu yüzyılla ilgili yazarın genel yorumlarını yazdığı bir bölüm yer alıyor ve sonrasında kronolojik olarak o yüzyılda yazılmış eserler hakkında ayrıntılı bilgi verilmiş. Bu bilgiler mümkün olduğunca geniş tutulmuş: eserin biliniyorsa müellifi hakkında bilgi, eserin nüshaları, kesin veya muhtemel yazım tarihi ve yazım yeri ve bu bilgilere nasıl ulaşıldığı, eserin nasıl planlandığı, başlıkları, bazı önemli paragrafların tercümesi ve eseri diğer risalelerden farklı kılan, öne çıkaran unsurlar gibi.[7]

Tezin 7. bölümü ise, bütün bu bilgilerin özeti, sonucu ve metinlerin dönemlendirme denemesine ayrılmış.[8]

Öncelikle metinlerin bir sınıflandırması söz konusu. Yazar kendi araştırmasının tarihi sınırları içerisindeki eserleri, müelliflerinin yaklaşımına dayanarak iki kısma ayırıyor: Dini ve La-dini eserler. La-dini eserleri de kendi içinde beş farklı kategoride değerlendirmiş: Teorik metinler, didaktik metinler, medikal metinler (psikolojik veya fizikî), mensur metinler ve güfte mecmuaları. Bunlar arasında 15.yy’a kadar en baskın olanların teorik metinler olduğunu ve diğer dört kategoride çok az eserin bulunduğunu anlıyoruz. Dini yaklaşımdaki metinler ise, Arapça müzik yazmalarının çok geniş bir perspektifte ele aldığı şekliyle değil sadece “sema” ekseninde tartışılmış. Fakat yazara göre, farklı kategorilerdeki bu eserlerin tamamı, müzikle ilgili ve ilmî gerekçelerle yazılmış eserler olmasıyla ortak bir noktada buluşuyorlar. Elbette yazarın ladini sınıfında gördüğü metinler, müziğin dini öğelerinden ya da metafizik boyutundan bahsetmiyor değiller. Ancak burada araştırmacının, müellifin yaklaşımını esas alıyor olması önemli. Dini sınıfına dâhil ettiği metinler, sadece müziğin İslam dinindeki yerini, yani fıkhî boyutunu tartışıyorken, ladini sınıfında gördüğü metinler ise müziğe teorik ve didaktik açıdan yaklaşıyorlar.[9]

Araştırmacı yukarıdaki sınıflandırma bağlamındaki yaklaşımların her birini kendi içinde dönemlendirmiş. Öncelikle la-dini yaklaşımlı metinlerin dönemlendirmesini yapmış ki bu metinlerin altında birbirinden farklı beş sınıftan söz etmişti. Bu sınıflardan ilki olan teorik metinlerin dönemlendirmesi en ilginç olanı çünkü Avrupa müzik tarihinden iki terimi burada ödünç almış: Ars Antiqua ve Ars Nova. İlki eski müzik teorisi geleneğini, ikincisi ise yeni müziği temsil ediyor. Ars Antiqua dönemi, 11.yüzyılın ilk yarısında İbn Sina tarafından yazılmış olan Danişname-i Alai’nin yazılışından, 13.yuzyilin ikinci yarısında Kutbuddin Şirazi’nin Dürretu’t-tac’ına kadar olan dönemi,  Ars Nova ise bu tarihten 1500’e kadar olan dönemi temsil ediyor.[10] Ars Antiqua, musica speculativa denen, müziğin pratik değil, felsefi ve teorik bir kurallar bütünüyle açıklandığı, Grek-Arap müzik geleneklerinin yaklaşımının hâkim olduğu bir dönem.[11]  Ars Nova ise, yazara göre Bağdat’ta gelişen Grek-Arap-İslam müzik teorisi geleneği ile Horasan’ın yerel geleneklerinde yer alan Fars müzik pratiği arasındaki kaynaşmanın bir sonucu olarak başlayan yeni bir dönemi ifade ediyor.[12]

Dini yaklaşımlı metinleri de kendi içinde iki döneme ayırmış. İlki, 11. ve 12. yüzyılların tamamını kapsayan başlangıç dönemi, ikincisi ise Necmeddin Kübra’nın Adabu’s-sufiyeh isimli eseriyle başlayıp 14.yy’in sonuna kadar devam eden zirve dönem. 16.yy sonrasında ise ‘’sema’’ ekseninde yazılan bu metinler uzun bir sessizlik dönemine giriyor.[13] Müelliflerin yaklaşımı üzerinden yapılan bütün bu dönemlendirmelere araştırmacı “mikro dönemlendirme” başlığını vermiş.

Diğer ilgi çekici dönemlendirme denemesi, türün gelişimine bağlı dönemlendirme ki buna da “makro dönemlendirme” başlığını vermiş. Makro dönemlendirmede, beş farklı dönem öngörmüş: [14]

  • 1000-1110 arasını kapsayan erken dönem. Arapça müzik metinlerinin etkisinin yaşandığı dönem ki bu dönemde dini yaklaşımlı metinler ön planda. Bu dönemde müzik metinleri henüz bağımsız bir tür olarak varlık gösteremiyor, genelde büyük metinlerin bir parçasını oluşturuyor. Dolayısıyla yazılanlar bir özet niteliğinde, yazanlar ise genelde âlimler, filozoflar ve sufiler.
  • 1110-1175 arasını kapsayan ilk intermezzo.
  • 1175-1299 arasını kapsayan kuruluş dönemi. Müzik teorisi üzerine Farsça yazılmış ve herhangi bir Arapça eserin tercümesi ya da şerhi olmayan ilk eserlerin yazıldığı dönem. Yazar, bu dönemde Farsça müzik literatürünün bağımsızlığını ilan ettiğini söylüyor. Aynı zamanda bu dönemde, şair-sufi ya da müzisyen-sufi yazarlar ortaya çıktığı için müzik hakkında sadece teorik olmayan mensur eserlerin de yazıldığını belirtiyor.
  • 1300-1435 arasını kapsayan altın çağ. Bu dönem, Şirazi’nin Dürretu’t-tac’ıyla başlayıp Meragi’nin eserleriyle son bulan ve yazara göre Farsça müzik literatürünün komşu bölgeleri de etkilemeye başladığı bir altın çağ. Politik, dini ve sosyal şartların değişmesinin bu duruma etkisi büyük. Yazılanlar genelde dini olmayan teorik bir yaklaşımla yazılmış metinler.
  • 1435-1500 arasını kapsayan ikinci intermezzo.

Müzik metinleriyle ilgili, Okan Murat Öztürk’ün başarılı dönemlendirmesinden önce[15] gördüğüm ilk dönemlendirme buydu ki iyi bir deneme olduğunu söyleyebilirim. Tabi ki müzik metinleri için, daha geniş bir dönemi ve bölgedeki diğer dilleri de kapsayan ve tarihî bağlamıyla birlikte ele alınmış, akademik metinlerde kullanılmaya namzet iyi bir dönemlendirmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ancak kendi tarih aralığı içinde, Meragî’nin ölümüyle son bulan tarih aralığının altın çağ olarak benimsendiği ve diğer dönemlerin bunun etrafına yerleştirildiği, iyi bir mantık örgüsü var. Altın çağdan sonraki ikinci intermezzonun, Farsça yazmalar döneminin sonu olmadığı, devamında yeni bir dönemin başladığı şu tabloya bakınca hemen tahmin edilebilir. Nitekim yazar tezinin sonunda, kendi çalışmasının bir başlangıç niteliğinde olduğunu, 1500’den sonraki yazmaların da incelenmesiyle bu çalışmanın daha iyi bir çerçeveye oturacağını ifade etmiş.[16]

Sonda yer alan eklerde, iki tane listeye yer verilmiş. Birincisi, eserlerin müelliflerinin müziğe yaklaşımıyla ilgili sınıflandırmasına bağlı olarak, Farsça müzik yazmalarında en sık kullanılan başlıkların listesi. İkincisi ise, müzik yazmaları türünün gelişimine bağlı dönemlendirme önerisi altında yer alan eserlerin listesi. İki liste de pratik, tezde anlatılan bilgileri tamamlayan ve oldukça faydalı bilgiler içeriyor.[17]

Elbette bu kadar övgüden sonra, araştırmanın bazı eksiklerinden bahsetmeden olmaz. Araştırmacı girişte bence çok önemli bir konuya temas ediyor:

“Tezin başlığının da belirttiği gibi, bu çalışma, müzik üzerine Farsça yazılmış risaleler ve eserler üzerinde duracaktır. Sonuç olarak, 8. ve 9. yüzyılda Farslar tarafından yazılan Arapça eserler bu çalışmaya dâhil edilmeyecektir. Öte yandan, kısmen özellikle Hint ve Türk müziğini ilgilendiren, günümüzde Pakistan, Hindistan ve Türkiye’yi oluşturan bölgelerde Farsça olarak yazılan bazı risaleler ve eserler de araştırmaya dâhil edilecektir. Bunun amacı, bu bölgeler arasındaki kültür alışverişinin her zaman yoğun olması ve Farsların bu bölgelerden etkilenmesi ve bu bölgeleri etkilemesidir. Dahası, bu hem müzikolojik hem de müzik-tarihsel bir bakış açısından değerlidir ve ilginçtir.”[18]

Aslında “Etnik kimlik” konusu, araştırma boyunca – olması gerektiği gibi- hiç tartışılmamış. Ancak genel olarak İranlı araştırmacılarda da Türk araştırmacılarda da, bu dönemin müelliflerinin “etnik kimliği” ile ilgili tuhaf bir ön kabul söz konusu. Aslında 15.yy öncesinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan ilmî eserlerin müelliflerinin etnik kimliği tartışmasının şimdiye kadar nesnel bir şekilde yapılmadığını düşünüyorum. Müelliflerin etnik kimliği meselesi, araştırmacıları “müziğin etnik kimliği”ne götürüyor ki bu, makam müziği tarihi için daha da zorlama ve akademik açıdan daha da affedilmez ifadelere, çıkarımlara vesile oluyor. Yazar, belki de çalışmasını Uppsala gibi bir üniversitede yapmış olduğu için her ne kadar açıkça milliyetçi ifadelerde bulunmamış olsa da, yazarın şunu ifade etmesini isterdim: Farsça, bu araştırmanın sınırlarını oluşturan dönemlerde, oldukça geniş bir coğrafyanın ilmî dilidir. Sınırlardan bağımsız olarak, mevzubahis coğrafî bölgelerde kurulmuş pek çok devletin sanat ve ilim dili olmuştur ve risalelerin pek çoğu da bu dilde yazılmıştır. Dolayısıyla metnin dili, müellifin etnik kimliğinden bağımsız değerlendirilmesi gereken bir unsurdur.

Fakat bir akademisyen için asıl rahatsız edici olan, bilgi yanlışlığıdır. Ne yazık ki bu titiz çalışmada bence çok vahim bir araştırma ve bilgi yanlışlığı var: 14.yy’da yazılmış eserlerin incelendiği bölümün sonunda, “14.yy’da istinsah edilen tarihi bilinmeyen metinler” başlıklı yeni bir bölüme yer verilmiş.[19] Bu bölümün ilk eseri, bir ayin mecmuası. Daha başlığı görünce şaşırmak mümkün, çünkü 14.yy, bir güfte mecmuası için oldukça erken bir tarih. Metnin tanıtımının ilk paragrafında, 799/1397 tarihinde istinsah edildiği yazılı. Mecmua, Berlin kütüphanesinde, Or. Oct. 3511 numarada “Terânehâ-yı Mevleviyye” başlığıyla kayıtlı imiş. Yazar, metnin 14.yy’da kopyalanmış olduğundan ve içeriğinden hareketle eserin yazım tarihini tahmin etmeye çalışmış. Sema ayininin, Mevlevilik tarikatını kuran ve sistemleştiren, Hz. Mevlana’nın en büyük oğlu Sultan Veled ve Arif Çelebi zamanında 14.yy’da, müzikle birlikte icra edilmeye başlandığını ve dolayısıyla metnin de muhtemelen 14.yy’da yazılmış olabileceğini söylüyor.[20] Hemen ardından metnin içinde yazılı ayinleri gösteren bir liste vermiş. Bu listede, Kutbunnayi Osman Dede, İsmail Dede, Sultan Selim Han gibi Mevlevi bestekârların, Suzidilara, Ferahfeza gibi makamlarda besteledikleri ayinlerin yer alması, vahim bir hatayı gözler önüne seriyor. Yazarın mecmua hakkındaki şu son paragrafı da, mecmuayı en eski Farsça güfte mecmuası olarak niteliyor:

“Eser, oldukça kapsamlı bir güfte mecmuası olup, yukarıda da söylediğim gibi, Farsça müzik yazmaları arasındaki en eski güfte mecmuasıdır. İçindeki bazı Türkçe sözlere rağmen, Farsça müzik yazmaları arasında çok büyük bir önemi vardır.”[21]

Berlin Kütüphanesi pek çok yazmayı dijitalleştirmiş olduğu için, web sitesinden yazmayı bulup incelediğimde gördüm ki, yazarın Farsça güfte mecmuaları arasında en eskisi olabileceğini düşündüğü bu mecmua, sadece içindeki bestekârlar ve makam isimleri açısından değil yazı tipi açısından da dönemi tahmin edilebilecek tipik bir 18.-19.yy Osmanlı ayin mecmuası. Eserin 799 yılında istinsah edilmiş olduğu bilgisi incelendiğinde, Fihrist sayfasının sol alt köşesindeki yazı dikkat çekiyor: “el-Mevlevî Sa’dî nemekahû” (bunu yazan Sadi el-Mevlevî), hemen yanında da, yazım tarihi. Sadece son rakamı net bir şekilde okunan bu tarih, biraz yaklaşınca 799’u çağrıştırıyor ancak içerikte yer alan bestekâr isimlerinden bu tarihte yazılmış olamayacağı aşikâr olduğu için tarihin daha geç dönemler, mesela 1299 olabileceğini düşünüyorum. Elbette silik bir yazı olduğu için kesin bir tarih söylemek çok zor.

Berlin Kütüphanesi, Ms Or. Oct. 3511 numaradaki ayin mecmuasının fihrist sayfasında (2a) kayıtlı yarısı silik yazım tarihi.

Neticede, net olarak okunamayan bir tarih üzerinden, mecmuada yer alan bestekârları araştırmayı düşünmeden, bir metnin Farsça güfte mecmualarının en eskisi olduğu çıkarımına varmak, en hafif ifadeyle, akademik olmaktan çok uzak bir yaklaşım. Üstelik metinlerini incelediği coğrafyanın bir parçası olan ve araştırmanın sınırlarını oluşturan tarihlerden hemen sonra, müzik yazıları konusunda bölgenin ağırlığını büyük oranda kendi içinde toplayan Osmanlı-Türk müzik kültürünün bestekârlarını, hatta bir Osmanlı padişahının ismini dahi duymaktan bu kadar uzak olmasını ayrıca vahim buldum. Dahası, bu türden bir yanlış, araştırmanın kalanındaki bilgilerin güvenilirliğini de sorgulatıyor ki bu sorgulama, çalışmanın akademik değerine daha büyük bir zarar veriyor. Aynı hataya düşmemek için, çok geniş bir coğrafyanın müzik tarihini çalışan akademisyenler olarak, bu müzikal geçmişin tarih boyunca birbirini besleyen hiçbir koluna bigâne kalmamamız gerektiğini düşünüyorum.

Her şeye rağmen Mehrdad Fallahzade’nin tezin planlaması, bilgilerin ortaya konulması ve yorumlanması açısından örnek teşkil etmesi gereken titiz bir araştırma çıkardığını belirtmeliyim. Bu dönemin Farsça müzik yazmaları üzerine çalışan herkesin elinin altında bulunup zaman zaman başvurabileceği bu tez, ne yazık ki gönül rahatlığıyla güvenerek başvuramadığımız “bir eserin tercümesi ve incelenmesi” tezleriyle oldukça tezat teşkil ediyor.

 


[1] Aslında tezlerdeki onca denetim ve yönlendirmeye rağmen önüne geçilemeyen her türlü bilgi noksanlığı, Türkiye’de intihaller ve birbirinin tekrarı yanlış bilgilerle dolu olup, danışmanı tarafından dahi okunmadan beş kişilik jürinin onayından geçen tezlerin yanında, oldukça masum kalıyor.

[2] Mehrdad Fallahzadeh, Persian Writing on Music: A study on Persian musical literature from 1000 to 1500 AD PhD Thesis, Uppsala Universitet, Switzerland, 2005

[3] Fallahzade, a.g.e., s.7-13.

[4] Fallahzade, a.g.e., s.13-16.

[5] Fallahzade, a.g.e., s.14.

[6] Fallahzade, a.g.e., s.22-37.

[7] Fallahzade, a.g.e., s.38-189.

[8] Fallahzade, a.g.e., s.190-212.

[9] Fallahzade, a.g.e., s.190-191.

[10] Fallahzade, a.g.e., s.213-216.

[11] Fallahzade, a.g.e., s.213.

[12] Fallahzade, a.g.e., s.215.

[13] Fallahzade, a.g.e., s.217.

[14] Fallahzade, a.g.e., s.221-223.

[15] Öztürk, O. M., Beşiroğlu, Ş., Bayraktarkatal, M. E. (2014). Makamı Anlamak: Makam Nazariye Tarihinde Başlıca Modeller. Porte Akademik, 1(10): 9-36.

[16] Fallahzade,a.g.e., s.224.

[17] Fallahzade,a.g.e., s.228-248.

[18] Fallahzade, a.g.e., s.8.

[19] Fallahzade, a.g.e., s.150.

[20] Fallahzade, a.g.e., s.151.

[21] Fallahzade, a.g.e., s.152.

 

Liked it? Take a second to support Zeynep Yıldız Abbasoğlu on Patreon!
| 2018-01-30T12:25:14+03:00 29 Ocak , 2018|Genel|0 Comments

Yazar Hakkında: