03/04/2018 / Genel / Ayşegül Kostak Toksoy,
Dedem Abdullah Necdet Tanlak’ın Ardından
8 Mart 2018 Perşembe gecesi benim kıymetli dedem, Abdullah Necdet Tanlak en sevdiğine, yaradanına yürüdü huzur içinde. Türk din musikisinin 20. yy’da yaşamış en önemli bestekârlarından ve icracılarından biri olarak eserleriyle anılmak üzere ayrıldı aramızdan ve daha birçok yönüyle hafızalarımızda, anılarımızda daima yaşamak üzere…
Vasiyeti üzerine çocukluk yaşlarından itibaren maneviyatıyla onu mest etmiş ve dini musikiyle ilk defa tanışmasına vesile olmuş, uzun yıllar fahri müezzinliğini yürüttüğü Fatih Camii’nden Cuma namazına müteakip kılınan cenaze namazıyla ailesine, öğrencilerine, sevenlerine veda etti. Hayli zamandır özlemini çektiği Fatih Camii ile de son bir buluşma idi bu ayrılış.
Dedemin öğrencilerinden Ömer Faruk Demirkan, bu anma yazısını hazırlamamı benden istediğinde onur duydum ve hemen kabul ettim. Ancak acımı, özlemimi perçinleyecek olan bu yazıyı hazırlamak hiç de kolay olmayacaktı. Bir süre nasıl bir üslup kullanacağıma karar veremedim. Sonra, sevgili dedemi en taze anılarıyla andığım, en samimi duygularımla hazırladığım bir yazıyla sizlere anlatmak istedim…
Eğitimi, Meslek Hayatı ve Ailesi
Abdullah Necdet Tanlak; 22 Ekim 1928 tarihinde, İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya geldi. İlkokulu, Fatih semtindeki Hırka-ı Şerif Camii civarındaki 19. İlkokul’da, ortaokulu Karagümrük Ortaokulu’nda ve lise öğrenimini de Vefa Lisesi’nde tamamlamıştır.
Yükseköğrenimini İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’nde tamamlamış, askerlik görevini yedek subay olarak yerine getirdikten sonra, 1953 yılında Emekli Sandığı’nda iş hayatına atılmıştır. 1967 yılında İzmir Şubesi’ne müdür olarak atanmış ve beş yıl kadar bu görevi sürdürdükten sonra tekrar İstanbul’a dönerek görevine devam etmiştir. Daha sonra Ziraat Bankası’na dönüşen kurumdan Marmara Bölge Müdürü olarak 1982 yılında emekliye ayrılmıştır. Emekliliğinin hemen akabinde hac görevini tamamlayarak hacı olmuştur.
Dedem, anneannem Şerife Tanlak ile 1954 yılında evlenmiş, 1955’te annem Gülay Kostak, 1965’te teyzem Günay Tanlak dünyaya gelmiştir. Annem bankacılık mesleğine dedemin teşvikiyle başlamış, benim doğumuma kadar sürdürmüştür. Teyzem ise tıp tahsili görmüş ve Onkoloji alanında uzman hekim olmuştur. Bursa Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi’ne tayin olarak 2017 yılında emekliliğine kadar aynı kurumda görevini sürdürmüştür. Dedem ve anneannem çalışma hayatı boyunca teyzeme destek olmak amacıyla hep yanında yer aldılar ve onunla birlikte mecburi hizmet yaptığı Samsun-Alaçam’ın ardından tekrar İstanbul’a, ardından Bursa’ya taşındılar. Ömrünün son yıllarını büyük kızının ve küçük kızının ikamet ettiği Kocaeli’nin Darıca ilçesi, Bayramoğlu semtinde geçirdi. Hep dilinde İstanbul, Fatih, arkadaşları, anıları ve musiki vardı.
Dedemin Fatih ve Nişancı camilerinde süregelmiş olan dini musiki yaşantısı ile konservatuar eğitiminin ardından gelen musiki birikimi ve hatıratından bahsederken eşim Atilla Coşkun Toksoy’un 2013 yılında kendisiyle ilgili hazırladığı makaleden zaman zaman alıntılar yapmakta fayda görüyorum:
“ Musiki Hayatı
Abdullah Necdet Tanlak, çocukluk döneminde Kur’an-ı Kerim dersleri almaya başlamıştır. İlkokul yıllarında babası ile beraber gitmeye başladığı Fatih Camii’nin ruhaniyetini unutamadığını söylerdi. Buradaki Kuran talimi ve tecvit[1] derslerine aynı zamanda aile dostları olan Hüseyin Hüsnü Hoca ile devam etti. Dönemin önemli mutasavvıflarından Muzaffer Ozak’ın da (öl. 1985) hocalığını yapan Açıkbaş Mustafa Efendi’den Arapça, Farsça ve Kur’an talimi dersleri aldı. Fatih çevresinde çok sevildiği için, camiye müezzin olarak alınmak istenmiş, ancak kadro bulunamadığından fahri müezzinlik[2] görevine başlamıştır.
Abdullah Necdet Tanlak’ın müezzinliğinin en önemli özelliği, “Enderun Teravihi”[3] olarak adlandırılan namaz kılma usulünün son temsilcileri arasında olmasından gelir. Ahmet Şahin ve Mehmet Kemiksiz’in konu ile ilgili çalışmalarında bahsettikleri üzere; “Enderûn usûlü terâvih namazı, Osmanlı iç teskîlâtında, sarayda, Hırka-i Saâdetde, saray câmileri ve mescitlerde, selâtîn câmileri basta olmak üzere büyük câmilerde ve dergâhlarda uygulanmış, Anadolu’ya da yayılmış bir dînî gelenekdir.”[4] Tanlak ve arkadaşları 1940 ve 50’li yıllar boyunca Ramazan aylarında Fatih ve Nişancı Cami’lerinde bu geleneği sürdürmüşlerdir. Tanlak, 1950’lerden sonra unutulmaya başlayan bu uygulama ile ilgili ayrıntılı bilgileri “İlâhileriyle Teravih Namazı ve Cumhur Müezzinliği” başlıklı yazısında vermiştir.[5]
1946 yılında Karagümrük semtindeki Nişancı Mehmet Paşa Camii’nde, aralarında İzzettin Eskidemir’in de bulunduğu bir grup arkadaşıyla beraber, İzzettin Hümâyi Elçioğlu’ndan[6] ilâhi meşk etmeye başlarlar. İlk zamanlarda Pazar günleri öğle namazı öncesinde başladıkları bu meşk, İzzettin Hümâyi Bey’in rahatsızlanması ile hocanın evinde devam eder. Bu çalışma ile ilgili olarak Tanlak’ın kendi ifadelerini aktaralım: “ …Hocanın vefatına kadar yaklaşık 5-6 sene her Pazar günü kendisinden ilahi meşk ettik. Fem-i muhsinden yani notasız olarak… önce o okuyordu arkasından biz tekrar ediyorduk. Bu şekilde kendisiyle pek çok ilahi geçtik. Bir gün hocaya niye nota kullanmadığımızı sordum. Bana, ‘fem-i muhsinden alacağınız zevki nota ile okumaktan alamazsınız’ dedi. Bu şekilde öğrendiğimiz eserleri unutmayacağımızı söyledi. Hakikaten kendisiyle meşk ettiğimiz ilahiler hala hafızamdadır. Usul meselesine de ayrıca önem verirdi, usul olmazsa ne icra ne de beste olur derdi.” (Tanlak, 04.02.2014, Bursa: Görüşme)”
Abdullah Necdet Tanlak, dini musiki alanındaki çalışmalarına Türk Musikisi’nin geleneksel öğretim yolu meşk ile devam ederken bir yandan da İstanbul Üniversitesi Korosu’nun çalışmalarına katıldı. Üniversite Müzik Derneği’nin Beyazıt’taki Marmara Lokali’nde yapılan derslerde makam, usul ve nota bilgisini geliştirdi. Şef Ercümend Berker (öl. 2009) yönetimindeki koroya korist olarak katılarak çeşitli konserler verdi. Bunun yanı sıra Laika Karabey (öl. 1989) yönetimindeki İleri Türk Musikisi Konservatuarı’nın çalışmalarına da katılarak, İstanbul Radyosu’nda verilen konserlerde koroda yer aldı. 1948-1949 yılları arasında Şehzade Camii müezzinlerinden Ziya Bey’den tanbur dersleri aldı.
İzzettin Hümâyi Bey’in 1950 yılındaki vefatından sonra Nişancı Camii’ndeki meşki evinde devam ettiren Abdullah Necdet Tanlak, birlikte meşk ettikleri arkadaşları ile beraber “Nişancı Tevşih” grubunu kurdu. Bu grupta kendisinin yanısıra, Şerafettin Aydemirli, İzzettin Eskidemir, Kemal Örgüç, ve Mümtaz Birbilen yer almıştır. Kısa zaman içinde tanınarak pek çok mevlide katılmışlardır. Özellikle 1950 yılından sonra radyolarda Kore şehitleri için okunan mevlitlere davet edilmeye başlarlar. Zamanın bir başka ilahi grubu olan “Fatihli Kardeşler” grubu ile birlikte dönüşümlü olarak bu mevlitleri okurlar. Necdet Tanlak, Mevlid-i Şerif icrası ile ilgili mevlithan Hüseyin Tolan’dan[7] (öl. 1976) büyük ölçüde istifade etmiştir. Tolan, daha sonraki yıllarda evde devam eden meşkin müdavimlerinden olacaktır. Dönemin önemli mevlithanları Hafız Mecit Sesigür (öl. 1962), Hafız Kemal Tezergil , Hafız Esat Geredeli (öl. 1958), Hafız Zeki Altın (öl. 1999) , Yeraltı Camii imamı Hafız Ali Üsküdarlı (öl. 1976) gibi isimlerle mevlitlerde bulunmuştur[8].
Nişancı Tevşih Grubu
Ön sıra (soldan sağa) Kemal Tezergil, Necdet Tanlak, Kemal Örgüç. Arka sıra (soldan sağa) İzzettin Eskidemir, Şerafettin Aydemirli.
Abdullah Necdet Tanlak evinde devam ettirdiği meşklerde Hafız Zeki Altun’dan edindiği, İstanbul Konservatuarı tasnif heyeti tarafından yayımlanan notaları kullanmıştır. Bu yayınlar arasında mevlevî âyinleri de bulunmaktadır. Cuma akşamları yapılan meşke katılanların sayısı zamanla çoğalır. Aynı zamanda komşusu olan Hafız Kemal Tezergil (öl. 1996), Salâhî Dede olarak bilinen Zakirbaşı Salâhaddin Demirtaş (öl. 1997), Cahit Gözkan (öl. 1999), Neyzen Ulvi Erguner (öl. 1974), Özbekler tekkesi şeyhi Necmettin Efendi gibi önemli isimler meşke dâhil olmuşlardır.
1950’li yılların başında Konya’da Mevlâna’yı anma törenleri ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Nişancı Tevşih grubu olarak bu törenlere davet edilirler ve ilk olarak 1954’de Konya’da gerçekleşen anma töreninde yer alırlar. Nezih Uzel (öl. 2012) bu isimleri şöyle sıralar: “İstanbul’ dan eski Şeyhlerin çocukları: Mithat Baharî Beytur. Gavsi ve Resuhî Baykara, Selman Tüzün, Afyon çelebilerinden Enver Turunç Çelebi, Semazenbaşı Ahmet Bican Kasaboğlu, Semazenler: Bahriyye’den emekli Bahir Şereftuğ, bankacı Halit bey, Manisa’dan Demircili Mehmet Kalay Dede, Afyonlu eski semazenler, Sivas’tan Mehmet Susamış ve çocukları, neyzenler: Hayri Tümer, Ulvi Erguner, Selâmi Bertuğ, Niyazi Sayın, Erhan Erbaş, Nida Keskin, Halilezen Osman Dede, âyinhanlar: Hulusî Gökmenli Cahit Gözkan, Ziya Akyiğit, Necdet Tanlak, İzzet Eskidemir, Kemal Örgüç ve daha pek çok kişi …”[9] Necdet Tanlak, 1980 yılında Sadettin Heper Hoca’nın vefatına kadar her yıl hocanın davetiyle âyinhan veya kudümzen olarak törenlere katılmıştır.
17 Aralık 1963 Konya İhtifâli Hatırası. (Fevzi Mısır’ın elyazısı ve imzası ile)
1950 yılında evinde başlattığı meşk toplantılarını, 1967 yılında çalıştığı bankadaki görevi nedeniyle İzmir’e tâyin olana kadar aralıksız olarak sürdürmüştür. Toplantılar, zaman içinde tekke musikisi geleneğinin aktarıldığı bir okul halini almıştır. İzmir’de görev yaptığı sırada Türk Makam Musikisi’nin en önemli yorumcularından Bekir Sıtkı Sezgin (öl. 1996) ile tanışması, dostluklarının ve musiki çalışmalarının başlangıcı olmuş, bu dostluk ve muhabbet Sezgin’in vefatına kadar sürmüştür.”[10]
Dedem Abdullah Necdet Tanlak, 1972 yılında İzmir’den döndükten sonra Fatih’teki meşk toplantılarına devam etmiştir. Ancak meşke katılanların sayısı epeyce çoğaldığı için oturdukları aile apartmanının çatı katını bu toplantılara uygun şekilde düzenlemiştir.
80’lerin başında 4-5 yaşlarımdayken, çatı katından gelen huzur dolu ve bir o kadar da merak uyandıran musiki seslerine takılı kalırdı kulağım ve dikkatim. Zaman zaman beni misafir eder, arkadaşlarına tanıştırır ve elime mutlaka kudümün zahmelerini tutuştururdu sevgili dedem. Ben de kendimce oluşturduğum ritim kalıplarıyla onlara küçük dinletiler sunar ve onlar bana şaka yollu belli başlı usulleri vurduğumu söylediklerinde hem şaşırır hem de çok mutlu olurdum. Benim müzisyen ve aynı zamanda akademisyen olmamın müsebbibi, sevgili dedemdir. Ne mutlu ki ortaokul birinci sınıfta başladığım konservatuar eğitimimde ilk günden itibaren onun yardım eli hep üzerimde oldu. Okulda öğrendiğim usullerle, makamlarla ilgili pek çok örnek esere onun geniş nota arşivinden yararlanarak kolayca ulaşabilmiş olmamın yanı sıra, bu eserleri onun güzel sesinden meşk etmek benim en büyük şansımdı. En keyifli çalışmalar ise ilerleyen yıllarda kendi eserlerini birlikte meşk ettiğimiz zamanlardı. Yüksek tevazu sahibi olan dedemin, besteleriyle ilgili bana fikir sorması, yorumlarımı dinlemesi bile bir dersti aslında.
Toplantılarının müdavimlerinden yakın arkadaşı Mustafa Cahit Atasoy, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurucu hocalarındandı. Atasoy, Konservatuarın kuruluş döneminde dini musiki dersini dedemin yürütmesini çok istemişti. Ancak kendisi bu görevi kabul etmemiştir. Evini her daim musikiyi öğrenmek isteyen herkese açık tutan dedem bu alanda eğitim görmek için gönüllülüğün ve musiki aşkının önemini her zaman vurgulamıştır. Sayesinde genç konservatuar öğrencileri, Türk Musikisinin en büyük formu olarak bilinen mevlevî âyinleri ile “çatı katı toplantıları”nda tanıştılar. Kendisinin kudüm çalarak idare ettiği bu toplantılar, repertuar, makam ve usul bilgisini geliştirmek anlamında çok büyük katkılar sağlamıştır. Ben de konservatuarda lise öğrenciliğimden itibaren bu “ikinci okulumun” müdavimi oldum. Kanunumla -bu sefer- icracı olarak katıldığım bu toplantılar çok kısa zamanda deşifremi, taksim becerimi geliştirmeme ve bestecilik denemelerime başlamama vesile olmuştur. Çatı katının imkanları elverdiği müddetçe yaz- kış her hafta cuma akşamları yapılan toplantılar, Bursa’ya taşındıkları 1995 yılına kadar aralıksız olarak devam etti.
Tanbur ve kudümünün yanı sıra ud ve ney de çalardı dedem. Keman, mandolin, santur gibi çalgıların da bulunduğu çatı katı odasında ayrıca çok zengin bir kütüphane mevcuttu. Çok sayıda kitap, musiki dergileri, nota ve plağı vardı. Bunlar her zaman meraklısına hazır beklerdi. İsteyen herkes kolaylıkla ödünç alabilirdi bu kaynaklardan. Bazen geri gelmediğini fark ederse de çok üzülürdü. Kıymetlileriydi onlar, uzun yılların birikimiydi, ama yine de kimseleri kıramazdı bu mevzuda.
Abdullah Necdet Tanlak, meşk toplantılarını düzenlediği Fatih’teki evinin çatı katında.
“1981 yılında Nezih Uzel ile birlikte kurdukları “İstanbul Sema Grubu” ile 52 gün süren Avrupa seyahatleri olur. Kendi ifadeleri ile aktaralım: “Bir gün Kültür Bakanlığı’ndan bir mektup geldi…Şaşırdım…2 ay boyunca Nezih Uzel refakatinde Avrupa’da yapılacak Sema gösterilerinde görevlendirilmiş bulunuyorsunuz….Meğer Nezih bize hiçbir şey söylemeden böyle bir şeyi tertip etmiş…Böylece Avrupa’ya da ayak basmış olduk.” (Tanlak, 05.02.2014, Bursa: Görüşme). Bu seyahatte İsviçre, İtalya, Almanya, Fransa başta olmak üzere sema gösterileri ve âyinler icra ederler.
Avrupa seyahati sırasında.(Soldan sağa) Cüneyd Orhon, Rahmi Sönmezocak, Recep Birgit, Abdullah Necdet Tanlak.
Bu grupta başlangıçta kudümzen ve âyinhan olarak görev yapan Abdullah Necdet Tanlak, Ahmet Bican Kasapoğlu’nun ardından postnişin olur. Yirmi beş yılı aşkın süre boyunca yurt içinde ve yurt dışındaki sayısız sema töreninde postnişin olarak yer almıştır.”[11]
Abdullah Necdet Tanlak postnişin olarak çıktığı bir sema töreninde.
Bestekârlığı
1950’lerin başından itibaren beste çalışmalarına başlayan Abdullah Necdet Tanlak’ın mevlevî âyini, ilahi, tevşih, şarkı, marş, saz semaisi ve peşrev formlarından 81 adet eseri mevcuttur. Hocaları ve aldığı eğitim itibariyle Klasik Türk Mûsikisi ve Türk Din Mûsikisi’nde klasik uslûubu benimsemiş bir bestekardır. Eserlerini genellikle kendi el yazısı ile notaya almıştır. Eserlerinin el yazısından matbu hale getirilmesinde Nejat Yertut, Cumhur Enes Ergür ve benim çalışmalarım olmuştur. Eserlerinin bir kısmı Türk Tasavvuf Musikisi ve Folkloru’nu Yaşatma Derneği’nin repertuar arşivinde kayıtlıdır. Eserlerinde, Acemaşiran, Acemkürdi, Bestenigar, Beyati, Buselik, Eviç, Ferahnak, Hicaz, Hüseyni, Hüzzam, Kürdilihicazkar, Mahur, Muhayyer, Neva, Neveser, Nihavend, Nikriz, Nişaburek, Rast, Rehavi, Saba, Suzinak, Şedaraban, Şevk-u Tarab, Tahir ve Uşşak makamlarını, Nim Sofyan, Semai, Sofyan, Türk Aksağı, Sengin Semai, Yürük Semai, Devr-i Hindi, Düyek, Müsemmen, Aksak ve Curcuna, Devr-i Kebir usullerini kullanmıştır. İlahi ve tevşihlerinde Yunus Emre, Şeyh Galip, Aşkî, Neyzen Tevfik (öl. 1953) gibi mutasavvıf ve şairlerin güftelerinden istifade etmiştir. Ayrıca Bestenigar, Hicaz ve Hüzzam makamındaki tevşihleri ile Hüseyni, Mahur ve Saba makamındaki iki adet ilahisinin güftesi kendisine aittir. Pek çok şarkısının güftesi de kendisine aittir.
Eserlerini formlarına göre ele alırsak: 5 adet Mevlevi Ayini formunda, bu ayinlerin başında icra edilmek üzere özgün olarak bestelediği 5 adet peşrevin yanı sıra 1 adet Muhayyer makamında peşrev formunda, 23 adet ilahi formunda, 8 adet tevşih formunda, 33 adet şarkı formunda, 1 adet marş formunda, 4 adet saz semaisi formunda, 1 adet zeybek formunda, 1 adet türkü formunda, 1 adet yürük semai formunda olmak üzere 83 eseri bulunmaktadır.
Eserleri içinde yer alan Neveser, Tahir, Eviç, Nişaburek ve Rehavi makamındaki âyinlerinden özellikle bahsetmek gerekir. Abdullah Necdet Tanlak, Rauf Yektâ Bey (öl. 1935), Ahmet Avni Konuk (öl. 1938), Zekâizâde Ahmet Irsoy (öl. 1943), Mehmet Râkım Elkutlu (öl. 1948),, Sadettin Heper (ölm. 1980), Hâfız Kemal Batanay (öl. 1981), Cinuçen Tanrıkorur (öl. 2000), Zeki Atkoşar, Ahmet Çalışır ile birlikte cumhuriyet dönemi mevlevî âyini bestekarları arasında sayılmaktadır.[12]
Abdullah Necdet Tanlak, bestelediği âyinlerinin güftelerini daima Mesnevî’den seçmiş ve klasik form yapısına sadık kalmıştır. İsmail Hakkı Özkan (öl. 2010) tarafından Neveser makamının en güzel örnekleri arasında gösterilen âyin-i şerîfi ile[13] 1979 yılında Konya Turizm Derneği tarafından açılan Mevlevî Âyini beste yarışmasında ikinci olarak “Şemsi Tebrîzî” ödülüne layık görülmüştür. Tahir makamındaki âyini ise 29.05.2013 tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ilk kez meydan görerek İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu tarafından icra edilmiştir.
Dedemin ilahi ve tevşihlerinde, uzun yıllar icra ettiği Cami ve Tekke musikisinin klasik üslubunu bulmak mümkündür. Aruz veznini tercih ettiği güfte yapılarında usul- vezin ilişkisini klasik bir anlayış içerisinde ve en doğru şekliyle korumuş, bu sayede son derece akıcı, akılda kalan ve kolay ezberlenebilen eserler yaratmıştır. Özellikle Hüzzam ve Saba makamındakiler dikkate değer örneklerdir.
Saz semailerine baktığımızda enstrümantal müzik alanında daha yenilikçi, daha modern bir anlayışa sahip olduğunu eserlerinin melodik yapılarından yola çıkarak söyleyebiliriz.
Yahya Kemal Beyatlı’nın “Mehlika Sultan” şiirinden Segâh makamında bestelediği tasviri eseri, şiirin zenginliğini yansıtan melodi zenginliği ve geçkileriyle bir şaheserdir. Batının senfonik şiir olgusunu Türk makam müziğinde hissettirir adeta. “Çatı katı toplantıları” esnasında özellikle çalmak istediğimiz, her seferinde mest olduğumuz bu uzun soluklu, masalsı eseri o da dinlerken her defasında ayrı bir haz duyardı. Konservatuarda hoca olduktan sonra bu eseri öğrencilerime de çaldırdım, okuttum. Hatta “Melika Sultan”ın da içlerinde yer aldığı, eserlerinden oluşan bir konser programı hazırlayıp okulda sunmayı ve onu davet etmeyi hep istedim ama maalesef bir türlü kısmet olmadı. Bir gün mutlaka o konseri gerçekleştireceğim. Bizi dinlediğini hissederek seslendireceğiz eserlerini.
Klasik meşk sistemi ile yetişip dini ve din dışı musikide ustalaşan; müezzinliği, âyinhanlığı, kudümzenbaşılığı ve postnişinliği ile Türk din musikisi geleneği ve kültürünün yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli hizmetleri olan; kırk yılı aşkın bir süre evinde gerçekleştirdiği meşk toplantılarıyla burada pek çok öğrenci yetiştiren; bestekâr yönü ile de özellikle cami ve tekke mûsikisine önemli katkılar sağlayan bir değerdi Abdullah Necdet Tanlak.
Seni daima gülen yüzünle, eserlerinle, hayat dersi veren nasihatlerinle anacağım sevgili dedem…
Özlemle…
[1] Tanlak, talimi, Kur’andaki harflerin ağızdan çıkış şekillerini göstererek doğru okunmasını öğreten bir ders olarak tarif ederken, tecvidin ise Kur’andaki harflerin incelik, kalınlık, yumuşaklık, kalınlık gibi özelliklerine göre okunuş özelliğini gösteren ilim olduğunu söyler. Tecvidin düzgün okumaya yardımcı kurallar bütünü olduğunu belirtir. Türk Din Musikisi’nde özellikle hafızlık ve müezzinlik ile ilgili, tavır olarak anılan okuyuş biçiminin gelişmesinde ise bu iki unsurun önemini vurgular. (Tanlak, 04.02.2014, Bursa: Görüşme)
[2] Tanlak, müezzinlik anlayışı çerçevesinde ezanın gelenekte hangi makamlarla okunduğu ile ilgili önemli bilgiler aktarırken, ezanı okuyacak kişinin Kuran’ı yanlışsız okuması ve meşk etmesi gerektiğine dikkat çeker. Öztürk, M. Tahir (2013). Türk Mûsikisi Açısından Ezan. İstanbul: Yeni Boyut Yayınları, 75-76.
[3] Bu usulün özelliği, teravih namazının her dört rekâtının, Türk Mûsıkisi’nin farklı makamlarında kılınması ve bu makamlardaki ilâhilerle de süslenmesidir. Enderun usulü, iki şekilde uygulanır. Birinci şekilde imam müezzin topluluğunu makam geçkileri ile yönlendirir, ikincisinde ise makamlar arasındaki geçkileri müezzinler sağlar bkz. Şahin, Ahmet ve Kemiksiz, Mehmet., (2010). “İSTANBUL 2010 RAMAZAN Enderun Teravihi ve Cumhur Müezzinliği”, Istanbul 2010 Avrupa Kültür Baskenti.
[4] Şahin, Ahmet ve Kemiksiz, Mehmet., (2010). “İSTANBUL 2010 RAMAZAN Enderun Teravihi ve Cumhur Müezzinliği”, Istanbul 2010 Avrupa Kültür Baskenti.
[5] Toksoy, Atilla Coşkun., (2013). “Composer Abdullah Necdet Tanlak: An Important Figure in Turkish Religious Music”, Journal of Intercultural and Religious Studies, “5”, 67-89 s.
[6] İzzettin Hümâyi Elçioğlu (1875-1950): Türk mûsikisi muallimi, bestekâr ve zâkirbaşı. Zamanın tanınmış musikişinasları arasında yer alan Elçioğlu, özellikle bu alandaki hocalığı ve bestekârlığı ile tanındı. Eyüplü Şeyh Mehmed Efendi’den ilâhi, bahriye imamlarından Hafız Mehmed Efendi’den Mevlevî âyinleri meşkettiği gibi diğer bazı hocalardan da Batı mûsikisi öğrendi. Mûsikide en çok faydalandığı kişi ise Muallim İsmâil Hakkı Bey’dir. Ayrıca İsmâil Hakkı Bey’in Vezneciler’de açmış olduğu Mûsiki-i Osmânî Mektebi’nde hocasının yardımcısı olarak görev yaptı. Bu arada birçok talebe yetiştirdi. Bunlar arasında Hayri Yenigün ve Yesâri Âsım Arsoy’u bilhassa zikretmek gerekir. Elçioğlu, aynı zamanda Hırkaişerif’teki Kenan Rifâî Tekkesi’nin zâkirbaşısı idi. Mûsiki eserlerini geçerken bilhassa usul üzerinde titizlikle durur, meşk esnasında eseri notadan ziyade usulle geçmeyi daha uygun bulurdu. Bilinen âyîn-i şerif, tevşîh, na‘t, ilâhi, semâi, şarkı ve marş formundaki eserlerinin sayısı 100’e yaklaşmaktadır. Bkz. Özcan, Nuri (1995). “İzzettin Hümâyi Elçioğlu”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: 11. cilt Ankara: TDV, 18.
[7] Hüseyin Tolan (1910-1976): Türk mûsikisi bestekârı. Tabii ses güzelliğinin yanı sıra bestelediği dinî ve din dışı eserleriyle tanınır. Refik Fersan, Fahire Fersan, Münir Nurettin Selçuk, Refik Talat Alpman gibi üstatların yanında nazariyat ve üslûp bilgisini geliştirdi. Ali Rıza Şengel’in tavsiyesi üzerine Süleymaniye Camii başmüezzini Hâfız Kemal’den mevlid ve gazel tavrı meşketti, Çarşılı Hüseyin diye tanınan Hüseyin Tolan uzun süre evinde talebelere dinî eserler meşk etti ve pek çok talebe yetiştirdi. Bunlar arasında Hüsnü Yetişken, Dursun Çakmak, Necdet Tanlak, İzzet Eskidemir ve Ahmet Muhtar Gölge en tanınmışlarıdır. Eserlerinden tesbit edilen üç tevşih, üç ilâhi, on bir şarkı ve bir köçekçesinin listesini Yılmaz Öztuna, bestelerinin güftelerini Mustafa Rona neşretmiştir. Bkz. Özcan, Nuri (2012) “Hüseyin Tolan” maddesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: 41. c ., 232-233 s., Ankara : TDV.
[8] Tanlak’a göre, mevlid icrasında şiiri anlamını bilerek ezber derecesinde okumak, makam geçkilerini bilmek ve tavrı yansıtmak önem taşır. (Tanlak, 05.02.2014, Bursa: Görüşme)
[9] Uzel, Nezih (2007 Aralık 31). İhtifâli Yenikapılı’lar kurdu. (2014, Şubat 17 tarihinde erişildi) <http://nezihuzel.net/index.php/2007/12/31/ihtifali- yenikapililar-kurdu/>
[10] Toksoy, Atilla Coşkun., (2013). “Composer Abdullah Necdet Tanlak: An Important Figure in Turkish Religious Music”, Journal of Intercultural and Religious Studies, “5”, 67-89.
[11] Toksoy, Atilla Coşkun., (2013). “Composer Abdullah Necdet Tanlak: An Important Figure in Turkish Religious Music”, Journal of Intercultural and Religious Studies , “5”, 67-89.
[12] Özcan, Nuri (2012) “Türkiye/ Dini Musiki” maddesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: 41. c. Ankara: TDV., 585. Tanrıkorur, Cinuçen. (1991). “Âyin: Musiki”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: 4.volume, TDV, Ankara, 252.
[13] Özkan, İ. H. (2007). “Neveser” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: 33. volume, TDV, Ankara, 44.