22/03/2018 / Genel / Hüseyin Kıyak,
Sinekemani Nuri Duyguer’in Arşivine Dair
Sinekemanıyla Nuri Duyguer.
1876 ile 1963 yılları arasında yaşayan Nuri Duyguer, İstanbullu bir musikişinas. Türk müziği tarihinde adı başka müzisyenlerle ya da kurum tarihleriyle bağlantılı olarak sıkça geçse de isminin geri planda kaldığı söylenebilir. Kuşkusuz bunun en önemli sebebi bestekârlığa yönelmemiş olmasıdır. Bugüne kadar bireysel olarak herhangi bir icra kaydına da rastlanılamamıştır.[1] İsmiyle öne çıkmamış olsa da bağlı olduğu meşk halkası, döneminde içinde bulunduğu heyetler, musiki geleneğini aktarma çabasıyla yazdığı notalar, yetiştirdiği öğrenciler onu Türk müziği tarihi içinde önemli bir konuma getirmiştir.
Günümüz müzisyenleri, Nuri Duyguer ismini, altında imzası olan notalardan tanır. Nuri Bey, hafızaya dayanan musiki geleneğini kaydetme yoluna giden döneminin önemli müzisyenlerinden biridir. Hafızasındaki eserleri notaya geçirdiği gibi, bu eserlerin kaynağını vermesi de onun en önemli yanıdır. Nuri Bey’in notalarında, “sahib-i eserden yazdığım gibidir”, “Rauf Yekta Bey tavrıdır”, “Şark Musiki Cemiyeti’nde okunduğu gibidir” şeklindeki ifadeler dikkat çeker. Türk musikisinde, repertuvar meşk yoluyla iletilir ve eserler zamanla o meşk halkasında yer alan müzisyenlerin ortak ürünü haline gelir. Kendisi de bu halka içinde yer alan Nuri Duyguer’in, eserlerin kaynağını vermesi bu bakımdan oldukça dikkate değerdir.
Nuri Duyguer iki nesille Dede Efendi’nin meşk halkasına bağlanır. Nuri Bey’in hocası Enderunî Ali Bey, Ali Bey’in de hocası, Dede Efendi’nin talebelerinden Dellalzade İsmail Efendi’dir. Nuri Bey’in günümüze taşıdığı repertuvar da onun geldiği meşk zincirinin ürünüdür ve bu bakımdan çok önemlidir.
Nuri Bey, arşivinde yer alan notlarında musikiye başlayışını şöyle anlatır:
“Küçük yaşımda iken hemşirem, süt biraderimizden lavta meşk eder ve usul ile eserler geçer idi. Onları dinler idim. Bir gün elime kanunu aldım, başladım bazı eserleri çalmaya. Dalmışım, bir de baktım meşki bırakmışlar beni dinliyorlar. Sanki hemşirem dinleyerek ezberlemiş olduğum eserlerin usullerini öğretti. O zaman mandalsız kanun çalınır idi. Bildiğim eserleri kanunla zahmetsizce çalmaya başladım. Musikiye merakım arttı. Arkadaşımız Tanburi Ali Efendi’nin ve Medeni Aziz Efendi’nin talebesi Tanburi Neşet Bey’den eserler geçmeye başladım.”
“O sıralarda Hanende Enderunî Kel Ali Bey gelip ‘Çocuklar meşk edelim’ dedi. Ve büyük usullerle fasıllar geçmeye başladık. Hocamızın ilk sözü ‘Ya bu usulü vurmalı ya bu diyardan gitmeli’ deyip ilk eser olarak Dede’nin vefat eden mahdumundan dolayı bestelediği hafif usulündeki ‘Bir gonca femin yâresi vardır ciğerimde’ güfteli Bayati Bestesi’ni geçti. Ve artık fasıllar geçmeye başladık. Hanende Ali Bey 1315 [1897] senesinde vefat etti.”
“Ali Bey’in vefatından sonra Kadıköy’e naklettik. Eski musikişinasândan hanende Tophaneli Sabri Bey’den yine klasik fasılları geçmeye devam ettim.”
Nuri Duyguer’in diğer bir özelliği, ona lakap da olan sinekemaniliğidir. Avrupalıların “viola d’amore” dedikleri sinekemanı Türk müziğinde Nuri Duyguer’le özdeşleşmiş bir saz. Çocukluğunda birkaç saz denedikten sonra kemana geçer. Bir röportajında keman tutmayı alafrangacı Fotaki Efendi’nden öğrendiğini ve metotla keman çalmaya başladığını belirtir.[2] Sinekemanına geçişini de notlarında “Bilahare sinekemanı çalmaya başladım ve bu gayet hazin sesli kemanı terk edemedim.” sözleriyle ifade eder.
Nuri Duyguer, Hariciye Nezareti’ndeki memuriyeti sırasında.
Hariciye Nezareti’ndeki memuriyeti yanında dönemin önemli musiki kurumlarında da bulunur. 1916’da kurulan Darülelhan’ın öğretim kadrosunda yer alan Nuri Bey, kurumun İstanbul Belediyesi’ne devredilmesinden sonra, İcra Heyeti’nde görev yapar. Ayrıca başlangıçta Rauf Yekta Bey, Ahmed Irsoy, Ali Rifat Çağatay’dan oluşan Tasnif ve Tespit Heyeti’nin Cumhuriyet’ten sonraki kadrosunda yer alır.
Nuri Duyguer, Şark Musiki Cemiyeti’nin de kurucularındandır. 1955’te Akşam gazetesine verdiği bir röportajda “Şark Musiki Cemiyeti nasıl kuruldu?” sorusuna şu cevabı verir:
“On beş arkadaş bu evde toplandık. Ayda birer lira vererek para toplamağı ve bir lokal kiralamağı kararlaştırdık. İşte Şark Musiki Cemiyeti böyle doğdu.”[3]
Bu ilk kadroda yer alan isimleri şöyle sıralar: Gazi Osman Paşa’nın mahdumu Cemal Bey, Tanburi Cemil Bey’in hemşirezadesi Tanburi Hikmet Bey, Tanburi Faize Hanım, udi Hayriye Hanım, Tanburi Laika Hanım, Eliza Hanım (Enise Can), Ruhsan Hanım.
Nuri Duyguer, icracı ve hocalığının yanında bir aralık beste yapmaya heves etmişse de bunun üzerine düşmemiştir. Arşivde yer alan notlarının birinde bestekârlığı ile ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır:
“Eskiden bir aralık eser yapmak hevesi uyanmıştı. Lakin geçtiğim mühim eserlerden sonra bir eser bestelemek artık elimden gelmez oldu. O sıralardan ilk eski kantoculuk devirlerinde birkaç kanto besteledim. Onu da kimseye geçmedim. Ahibbâdan bazı güfte sahiplerinin ısrarıyla birkaç şarkı besteledim. Onu da güfte sahiplerinden başka kimseye geçmedim. Herkes iyi eserleri geçmeli. Şimdi peşrev ve saz semailerinden başka saz eserleri bestelemekle meşgul oluyorum. Hiç olmazsa bir eğlencedir.”
TRT Repertuvarı’nda ve Cüneyd Kosal Arşivi’nde Nuri Duyguer’in herhangi bir eserinin notası bulunmamakta. Mustafa Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi isimli kitabında ise neveser, kürdilihicazkâr ve hicaz makamlarında üç eserinin güftesini verir.[4] Arşivde, bu eserlerden ikisinin Nuri Bey’in elyazısıyla kaydedilmiş notaları yer almaktadır:
Nuri Duyguer ve kızı Müreccel Küçükaksoy
Hicaz şarkı:
Sen de mi bîgâne oldun söyle ey dil hâlime
Çâreler yok neylesem bu hâl-i izmihlâlime
Bâis oldun sen benim berbâd-ı istikbâlime
Çâreler yok neylesem bu hâl-i izmihlâlime
Kürdilihicazkâr şarkı:
Yüzünde mehtâbın yorgun izleri
Solgun çiçeklerin reng-i nâzı var
O derin gölgeli hoş çiçekleri
Seven gözlerimin bir niyazı var
Süzülsün bir daha mehtâb yüzünde
Gözlerim erisin koklarken seni
Tutuşsun bir alev siyâh gözünde
Sevginin âteşi yakarken beni
Rona’nın verdiği, fakat arşivde henüz rastlamadığımız neveser şarkının güftesi ise şöyle:
Leylâ’yı andıran bu yaz gecesi
Olsun aşk faslından bir saz gecesi
Mecnûn’luk edeyim gülmeden ömrün
İnzivâ akşamı niyâz gecesi
Nuri Bey’in müzisyenliği yanında sporculuğu da vardır. İlk Türk futbol takımı olan Siyah Çoraplılar’ın kurucu kadrosunda yer alan Nuri Bey, futbol dışında güreşle de ilgilenmiştir.
Nuri Bey, Meşrutiyet yıllarında Namık Kemal’in kardeşi Ömer Naşid Bey’in kızı Mecbule Hanım’la (1890-1979) evlenir. Ömer Naşid Efendi, Sultan Reşad’ın müneccimbaşılığını yapmıştır. Namık Kemal ile Ömer Naşid’in babası, yani Mecbule Hanım’ın dedesi II. Abdülhamid’in müneccimbaşısı olan Mustafa Asım Bey’dir.
Nuri Bey, karısı Mecbule Hanım, kızları Mübeccel ve Müreccel’le birlikte.
Nuri Duyguer’in Mecbule Hanım’la evliliğinden Mübeccel (1912-1997) ve Müreccel (1914-2008) isimli iki kızı olmuştur. Mübeccel Hanım’ın Dr. Muzaffer Gürkan’la evliliğinden Gülderen (d. 1955) isminde bir kızı vardır. Ressam olan Müreccel Hanım’ın Mustafa Küçükaksoy’la evliliğinden de Eren (d. 1954) ve Yusuf Küçükaksoy (d. 1957) dünyaya gelmiştir. Nuri Bey’in müzisyen yönü, çocuklarına ve torunlarına da geçmiştir. İki kızı da konservatuvara devam etmiş, torunları da müzikle ilgilenmiştir.
2015 Mart’ında Nuri Duyguer’in torunu Yusuf Küçükaksoy’la tanışmamızdan ve dedesinden kendisine intikal eden arşivi incelememiz için bizi evine davet edişinden itibaren Nuri Duyguer’in başka bir yönü de ortaya çıkmış oldu. Nuri Bey, yaşadığı döneme, içinde bulunduğu sosyal çevrelere ait olan ya da bir önceki nesilden kendisine kalan hemen her türlü evrakı muhafaza etmiş ve kızı Müreccel Küçükaksoy’a devretmişti. Müreccel Hanım da babasından kalan arşivi korumuş, çocukları Yusuf ve Eren Küçükaksoy’a aktarmıştı.
Bu arşivde musiki dışında dönemin sosyal ve kültürel hayatına dair birçok önemli belge yer almaktadır. Nuri Bey’in eşi Mecbule Hanım vasıtasıyla arşivde Namık Kemal ailesine ait belgeler bulunmaktadır. Namık Kemal’in kardeşi Ömer Naşid’e, oğlu Ali Ekrem’e yazdığı, ayrıca Ali Ekrem’in, amcası Ömer Naşid Bey’e gönderdiği mektuplar vardır.
Nuri Bey’in kayınpederi Ömer Naşid Efendi’nin, kızı Mecbule Hanım’a yazdığı çok sayıda mektup, hem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde bir babayla kızının ilişkisini ortaya koymakta hem de dönemin sosyal hayatı hakkına bilgiler vermektedir. Ayrıca aileye ait çok sayıda kişisel bilgi içeren belge de bulunmaktadır. Dönemin nüfus cüzdanı örnekleri, nüfus sayımında kullanılan tezkire örneği, kartvizitler vs. de önemli belgeler arasındadır.
Saraya dayanan ailede, çok sayıda resmî evrak bulunmaktadır. Siyakatle yazılmış 18. yüzyıldan kalma belgeler, padişah tarafından Namık Kemal’in babasına verilen berat, nişan; ailenin sarayda görevli olan diğer üyelerinin aldığı beratlar, tapu senetleri, nüfuz cüzdanı suretleri, mürur tezkireleri gibi çok sayıda resmî evrak hem tarihî hem de estetik değer taşımaktadır.
Nuri Bey, kurucuları arasında yer aldığı Şark Musiki Cemiyeti’ne dair konser programları ve davetiyeleri, azalık kartları, mühürler, nizamnameler vs. gibi hemen her türlü belgeyi de muhafaza etmiştir. Ayrıca dönemin tanınmış müzisyenlerinin Nuri Bey’e gönderdiği mektuplar da arşivdeki değerli belgeler arasındadır. Bugün elimizde çok az örneği bulunan Şark Musiki Cemiyeti plaklarından 10’a yakını, çok sayıda matbu nota yanında, Nuri Bey’in kaynak belirterek yazdığı notalar ve diğer müzisyenlerin elinden çıkan notalar müzikoloji alanı için çok değerli belgeler arasındadır. Çeşitli güfte mecmuaları, nazariyatla ilgili defterler, notlar, 19. yüzyılın sonlarından ve 20. yüzyılın başlarından kalan çok sayıda matbu müzik kitabı da bugün için nadir eserler arasındadır.
Nuri Duyguer, emekliliğinde evinde dinlenirken.
Arşivde 6 keman, 4 ud, J. B. Collin-Mézin yapımı 1 sinekemanı, 1 kanun, 1 tanbur ve 1 daire yer almaktadır. Kemanların tümü Avrupalı önemli luthiyelerin elinden çıkmadır. Udlardan bir tanesi Manol, biri Arap udu, diğer ikisi de Kutmani kardeşlerindir. Bunların dışında Paris menşeli olan sinekemanı, Boğos Efendi yapımı kanun, 20. yüzyılın başlarında imal edilmiş bir daire, örneğine çok az rastlanan yaylı tanburu andıran silindir şeklinde fakat yaylı tanbur gibi çelikten değil ahşaptan imal edilmiş bir tanbur bulunmaktadır.
Arşivde çok sayıda fotoğraf yer almaktadır. 1900’lerin başında çekilmiş çeşitli İstanbul fotoğrafları, müzisyenlerden imzalı fotoğraflar, daha önce hiçbir yerde görülmemiş olan tek nüsha fotoğraflar… Ayrıca 19. yüzyılın sonunda Beyoğlu’nda açılan önemli fotoğrafhanelerde çekilen fotoğraf örnekleri de dönemin fotoğrafçılığı hakkında araştırma malzemesi teşkil etmektedir.
Nuri Bey’in kayınpederi Ömer Naşid Efendi’nin ve onun da babası Mustafa Asım Bey’in müneccimbaşılıkları nedeniyle Mustafa Asım Bey’den oğlu Ömer Naşid’e, ondan da torunlarına intikal eden çok sayıda nücûm kitabı bugün bu arşivin en değerli belgeleri arasındadır. Uzmanları tarafından değeri bilinecek olan bu elyazması kitaplar aynı zamanda hat sanatının da birer numunesidir.
Arşivde tarih, din, edebiyat, spor, felsefe alanlarında elyazması ve matbu çok sayıda kitap, belge ve dergi bulunmaktadır. Birkaç elyazması Kuran dışında çeşitli dua kitapları, divançeler, ilk matbu dergi örnekleri de arşivde incelenmesi gereken evrak arasında yer almaktadır.
Nuri Duyguer, müzisyen kimliği yanında yaşadığı yıllar itibariyle Türkiye tarihinin en önemli dönemlerinden birinin de tanığıdır. Osmanlı’nın son 46, Cumhuriyet’in de ilk 41 yılında yaşayan Nuri Bey’in birikimi, muhafaza ettiği evrak bu dönemin ürünüdür. Bugünün kültür dünyası için Nuri Duyguer ve arşivinin taşıdığı önem, bu arşivin tamamen ortaya çıkmasıyla ve yapılacak yayınlarla daha iyi anlaşılacaktır. Arşivin nitelikli bir kurum üzerinden kamuya açılması için çalışmalar devam etmektedir.
[1] Torunlarında bulunan arşivinde birkaç tane plak kaydı olsa da bunlar özel olarak doldurulmuş ve piyasaya çıkmamış plaklardır. Nuri Bey’in heyetlerle birlikte doldurduğu bazı plaklar günümüze gelebilmiştir.
[2] Melih Cevdet Anday, Dünkü Meşhurlar: Şark Musiki Cemiyeti’nin Kurucusu Nuri Bey, Akşam, 12 Şubat 1955, s. 3.
[3] Melih Cevdet Anday, Dünkü Meşhurlar: Şark Musiki Cemiyeti’nin Kurucusu Nuri Bey, Akşam, 12 Şubat 1955, s. 3.
[4] Mustafa Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, s. 145.